Define İşaretleriEşkiya BelgeleriErmeni Gömüleri
 

Anadolu Eşkiyaları, Eşkiya Liderleri

ANADOLU’DA CELALİ REİSLERİ VE EŞKİYA LİDERLERİ:

BİRİNCİ BÖLÜM (1555-1599 YILLARI):

Biz burada, 1555 yılından 1599 yılına kadar, Osmanlı Padişahları Kanuni Sultan Süleyman, Sultan İkinci Selim, Sultan Üçüncü Murat ve Sultan Üçüncü Mehmet’in imparatorlukları devrindeki, celali ayaklanmaları dediğimiz, Avusturya ve İran ile yapılan savaşlardan kaçanlar ile Anadolu’daki Altı-Bölük mensubu (Sancak-ı şerif ve padişaha mahsus süvari muhafızları) sipahi ve levent askerleri ile devletin memurlarının, nasıl devletlerine başkaldırarak, masum Anadolu halkını ve sancaklarını kent, kasaba, nahiye ve köyleri acımadan, gözlerini kırpmadan katledip, yakıp yıkanlardan bahsedeceğiz. Bu yazdıklarımız sadece gerçeğin yüzde yirmisini kapsamaktadır, Bu reis ve liderlerin önemlilerini, yani; Şahkulu, Baba Zünnun, Canberdi Gazali, Kalender oğlu, Veli Halife, Karayazıcı Abdülhalim, Karakaş Ahmet, Tavil Ahmet, Canpolatoğlu Ali Paşa, Abaza Mehmet Paşa, Cennetoğlu, Karahaydar, Kozanoğlu, Dadaloğlu, Tahmisçi Mustafa, Vardar Ali Paşa, Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve ya Kabakçı Mustafa v.b. gibilerine dokunmadan ufak çaptakilerini yazmaya çalıştık.

1555 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında Biga ve civar kasabalarında eşkıya Yanık Hasan etrafına topladığı leventleriyle (çiftbozan, köyden türeme) etrafa korku salmış ve sonunda birer birer yakalanarak idam edilmişlerdir.

Külek boğazından geçen tüccarlara saldıran Arap, Kızıl Mustafa, Kara Musa, Emrullah ve arkadaşlarını basarak yakalayan Tarsus Alaybeyi İsa Bey, Tarsus Bey’i Yusuf Bey tarafından mükafatlandırıldı.

Aynı yıllarda Adana, Sis, Dulkadir, Karsı, Azir ve Bakras taraflarındaki güçlü eşkıya çetelerinden birisi de Bende isimli eşkıya başınınki idi. Dulkadir beylerbeyi harekete geçince Bende Niğde Kalesi’nde tutuklandı. Kaleden kaçtıysa da 1556 yılında tekrar yakalanarak idam edildi.

1556 yılında Adana ve Tarsus yöresindeki ünlü eşkıya Arap Hacısı Adana Beylerbeyi Piri Paşa tarafından yakalanarak idam edildi. Arap Hacısı’nın adamlarından Mustafa, kaçmayı başararak yeni bir çete kurdu; halktan Sinan isimli birisi kendi akrabalarıyla harekete geçerek Mustafa’yı ortadan kaldırdı.

1560 yılında Haki ve Suhrap isimli eşkıya lidrleri Budaközü kazasında 20-30 atlı ile gezmekte olup, yakalanmaları için Kırşehir Valisi Memiş Bey’e emir gönderildi.

Amasya kadısına ve beyine 1 Mart 1560 günü padişah emrinde bildirildiğine göre Çungar’da Feridun isimli bir iş’eri (resmi görevli kişi) “Bir nice yoldaşları” ile dolaşıp halkı soymakta idi.

1564 yılında Mamuriye Kalesi yeniçerilerine aylıklarını götürmekte olan kendi arkadaşları birkaç yeniçeri, Afyonkarahisar ile Akviran köyü arasında öldürülerek ulufe paraları kaybolduğundan uzun araştırmalardan, birçok kişilerin sanık olarak zindanlarda tutuklu olarak bulundurulmasından sonra, nihayet Diyarbakır’danYelkenci Kasım, Köpekkıranoğlu Kasap, Öküz Murat isimli Ermeni ve arkadaşlarından oluşan 12 kişilik bir eşkıya grubunun bu iş yaptıkları anlaşıldı.

1565 yılında İçel sancağında Siyak Mehmet, Karakasımoğulları ve Kızılalioğulları diye adlandırılan hırsızların her biri 5-10 kişilik gruplarla, bellerde soygunlar yapıp adam öldürmekte idiler.

Yine aynı yıllarda, Denizli (Lazkiye) ile Hamit arasında, başına bir sürü eşkıya toplayan Hüseyin Kali isimli bir levent, 7-8 kişi öldürmüş ve bezirgânlara (esnaf ve tüccar) günlerini kara etmiş bulunuyordu. Teke’de (Antalya) Kulaksızoğlu Mehmet büyük fesatlar çıkartmakta idi.
1570 yılına Sultan İkinci Selim saltanatına gelindiğinde; Hamit (Isparta) sancağı Yalvaç kasabasında Çingenoğlu İsa, Hasan, Hüseyin, Afacanoğlu Mustafa, Kasapoğlu Hüseyin, Kara Davut ve Dursunoğlu Mustafa isimli şahıslar 20’şer, 30’ar kişilik grupların başında Yalvaç kasabasını harabeye çeviriyorlardı.

1571 yılında İçel’de Kara Sevindik isimli eşkıya, başına 22 atlı, 18 yaya olmak üzere 40 kişilik bir bölük ile Kıbrıs Savaşı’ndaki sipahilere götürülmek üzere olan harçlıkları zorla gasp ettikleri gibi bir çokta yağmalar yaptılar ve hayli insan öldürdüler. 1571 yılının yazında yakalandığında tımarlı sipahilerden kimisi ile ortak olduğu meydana çıktı.

Kanuni’nin son yıllarından beri ele geçmeyen Adala’da Sinaoğlu Ali’de 1571 yılında 20 kadar levendiyle Alaşehir ve Kula çevrelerinde halkı dehşet içinde bırakmıştı.

Afyonkarahisar taraflarında Musa ve İsa isimli iki kardeş başlarına topladıkları levent bölüğü ile o çevreye kan kusturmakta idiler.

Kastamonu’nun Uğurlu köyünden 30 kişiye yiğitbaşı seçilmişken isyan eden Abdurrazzak, Çorum’da Uzunoğlu, Bayındırlı Dedebalioğlu Ali ve 8-10 ünlü arkadaşları, yanlarında kuvvetli sekban bölükleri olduğu halde, bulundukları sancaklardaki tımar ve zeametlerin öşürlerini zapt edip, kadılara aman vermeden hareket ile sık sık mahkemeleri basıyorlardı.
1574 yılının Eylül ayında Külek Kalesi Dizdarı olan Kansu’nun eşkıyadan olup bazı adamlarıyla Ekrâd-ı İzzeddinlü Kadısı Nurullah’ın yolunu kestikleri ve adamlarını dövüp, hapsettikleri haberinin Adana Sancakbeyi İbrahim Bey tarafından merkeze bildirilmesi üzerine Dizdar Kansu’nun yakalanarak Kıbrıs’a gönderilmesi emredildi.

1578 yılının Haziranında Adana Sancakbeyi İbrahim Bey’e gönderilen bir başka emirde ise Külek Kalesi Muhafızlarından Hacı İskender’in kötülük ve haydutluk üzere olduğundan durumunun tetkik edilip, doğru ise Kıbrıs’a sürgün edilmesi emredildi.

Sultan Üçüncü Murat zamanında, 1584 yılından 1588 yılına kadar celali şefliği yapan Karaman bölgesinde asıl adı Kırıkoğlu olan Cabbarkulu umumiyetle tımarlı sipahilerden ve alaybeylerinden yardım görmekte idi. Cabbarkulu’nun bölükbaşılarından birçoğu çavuştu. Cabbarkulu yakalanıp ta, mahkemeye götürülürken Konya’da Sakin Çavuş tarafından kurtarılmıştı.

1586 yılında İçel taraflarında Aksak Mustafa ve arkadaşları Tarsus’u basmak isterken sancak beyinin kaymakamına yenildiler ve Aksak Mustafa öldürüldü. Asi başının mirasçıları olduklarını ileri süren birkaç kişi, başlarına yeniden 1.000 kişi toplayarak gelip Tarsus’u işgal ettiler. Kaymakam Hayrettin Bey, korkusundan İstanbul’a kaçtı.

Bozok’da Haydar Çavuş, Kırşehir’de Hasan Çavuş ve Batı Anadolu’da isimleri belli olmayan dirlik sahipleri tam birer celali idi. Haklarında şikayetler geliyordu. Bilhassa Konya’da Mültezim başı (kesenekçi) iken başına bir sürü adam toplayarak eşkıyalığa başladığı bildirilen Haydar Çavuş’un, Kiziroğlu Mustafa’dan daha fazla nam kazandığı ve üzerinde pek çok mal-i miri kaldığı gelen haberlerden anlaşılıyordu.

1587 yılında Adalet Fermanı’nın yayınlanmasından sonra Kırşehir sancağında Çorumlu Deli Nasuh isimli eşkıya, adamlarıyla yeniçerileri basmış açıktan açığa isyan etmişti.

Yine aynı yıl, dirlikleri ellerinden alınan beylerden ilk ciddi isyan Rakka ve Urfa çevrelerinde 1587 yılında Abdurrahman isimli Sancakbeyi tarafından çıktı. Bütün Dulkadir, Rakka ve Diyarbakır yörelerindeki ahali üzerinde büyük bir etki yaptığı anlaşılan asi Abdurrahman’ın dayandığı esas kuvvet aşiretlerdi, eski Urfa Bey’i Suhrap da isyana katıldığından olay tehlikeli bir renk almaya başlamıştı.

1594 yılında Ayıntap’da, Dürzi Cafer isimli eşkıya, başına 200 kişilik bir sekban bölüğü toplayarak, güpe gündüz çarşıyı basmış, beylerbeyinin adamlarına saldırarak, birçoklarını yaralamıştı; o tarafın âyan ve tüccarlarının büyük bir telaş içinde bulundukları şikayetlerden anlaşılıyordu.
Hamit sancağında Deli Pir Ali’nin sipahi bayrağı açarak, kapıkulu süvariliğini iddia ettiği haber veriliyordu. Gene o yörede, çingeneler de onlara karışarak, güzel kadın ve cariyeleri eliyle sekbanları elde ettikten sonra, Deli Pir Ali ile Sadrazam Siyavuş Paşa’nın oğullarına ait Servihan subaşılığını basmışlardı. Ankara sancağında Haydaroğlu Kalender adında birisi de sekbanları ile harekete başladı; sayılı eşkiyalar arasına karıştı.

1595 yılında Sultan Üçüncü Mehmet’in zamanında; Kırşehir sancağından Kör Bahattin ve Hüseyin isimli Celaliler Altı-Bölük halkından Çalık Mehmet, Tokat’tan Kurt ve Kulakkesen Mehmet isimli şahıslar, yanlarında tüfekli kalabalık sekbanlar olduğu halde kuvvetli bir bölük halinde dolaşırlarken Ulaklı köyünü bastılar. Tımarlı sipahilerden Memi Çeribaşı ve üç arkadaşını, halktan üç erkek, iki kadın olmak üzere 9 kişiyi katlederek cesetlerini yaktılar. Bu olayın müthiş manzarası, halktan pek çoklarının kaçmalarına neden oldu. Asiler ve sekbanlar, kaçan halkın mallarını zapt ile karıları ve kızlarını da yanlarına aldılar. Nihayet Kırşehir Bey’i geldiğinde Kör Bedrettin yakalanarak hapsedildi.

1596 yılında evvelce Malatya beyini öldürenler arasında adı geçen Ali, şimdi de Türkmen Halep sancağına baskınlar yaparak, sancak beyinin evini yağmalamıştı. Kahta’da bir Abdal’da Kürtleri başına toplayarak, havass-ı hümayun (hazine köyleri) köylerine girmiş bulunuyordu. Kasaba halkı kaleye sığınmışlardı; köyler ahalisinin göç etmeye hazırlandıkları ve adı geçenin celali olmak üzere bulunduğu bildirilmişti.

1596 yılında Konya havalisinde, Hızır ve Mehmet isimli iki sefer kaçkını (Eğri Savaşı’na gitmeyip kaçan), yanlarında bulunan eşkıya leventlerle dolaşıyorlardı. Varsak aşiretini basan asiler, şuraya buraya musallat olarak, soygunlara başlamışlardı.

Yine 1596 yılında Maraş sancağında 300 atlısı ile Maymun Davutoğulları, 400 atlı ve sekbanla Köse Sefer ve 200 atlısıyla Osman Paşa’nın Mütesellimi Ömer, adı geçen sancağı yakıp yıkmakta idiler.

Aynı yıl Halep’te, vergi tahsiline yardıma gelen yeniçerilerle halk arasında bazı çarpışmalar oldu. Şam Beylerbeyi Hacı İbrahim Paşa 17 yeniçeriyi astırmak suretiyle olayı halletti.

İKİNCİ BÖLÜM (1600-1699 YILLARI):

Anadolu’da Celali İsyanları ve Eşkıya Liderleri başlıklı bölümümüzün ikinci bölümü olan bu bölümde Sultan Üçüncü Mehmet’ten geriye kalan zaman içerisi ile Sultan Birinci Ahmet, Sultan Birinci Mustafa, Sultan İkinci Osman, Sultan Dördüncü Murat, Sultan İbrahim, Sultan Dördüncü Mehmet, Sultan İkinci Süleyman, Sultan İkinci Ahmet ile Sultan İkinci Mustafa’nın 1699 yılına kadar olan saltanatı esnasındaki asayişsizlik olaylarından bahsedeceğiz.

1600 yılında Sultan Üçüncü Mehmet zamanında, Ankara sancakbeyinin kethüdası olan Ahmet, sancağın bütün kadılıklarında büyük bir soygun harekatına başladı. Külabi Alaybeyi ve Gazi Bey gibi ünlü eşkiyaları da emrine alan Kethüda Ahmet, zenginlere; “Sen benim hakkımda emr-i şerif yollamışsın” diye, suçlar isnat edip evlerini basıp, öldürmekte, kaçanların mallarına el koymakta iken zulmünü arttırdı ve mahkemeye davet olunduğunda, itaat etmediği şikayet ediliyordu. Bey’in subaşıları da 20’şer atlı ile dolaşmaktaydılar. Bunlardan Burhan isimli meşhur bir eşkıya da kalabalık leventleriyle faaliyetteydi. Ankara’nın içinden ve köylerden birçok kimseler kendilerine yardım ediyorlardı. Burhan 1601 yılında öldürüldüğü zaman bölüğü dağılmadı ve yerine Ebu Talip geçti.
Ankara’da Hüsam Şeyhoğulları, Çankırı’da Kara Veli birer celali reisi idiler. Maraş’ta Emrullah gibi asiler, kendilerinden önce misalleri yok denecek derecede kuvvetli, her biri birkaç bölüğe sahip ve geniş sahalara kadar isimleri ve bölükleri yayılmış birer celali lideri olup, Karayazıcı ile başlayan celali ayaklanmalarının ünlü şeflerinden hiçte geri değillerdi. Emrullah, Ilgın ve Turgut taraflarını 1601 yılının yazında basmış, çıkan bu olayda bir çok köylüler korkudan Ilgın kasabasına sığınmışlar, fakat, Emrullah burayı basıp yağma etmiş, şehrin yağmasına, korkudan buraya sığınan köylüler de iştirak etmişlerdi.

Anadolu vilayetlerinin diğer bir sancağı olan Hamit’de, buranın eski Bey’i Ömer ve kethüdası Hızır 600 atlı ile, kadılıklara salma (bir çeşit vergi) toplamaya çıkmışlardı. Her kasaba ve köyden, kudretlerine göre 50 ilâ 300 kuruş (3.600-6.000 akçe) salma istiyorlardı. Zenginlerden de ayrıca para alınmakta idi. Ömer Bey ve Kethüda Hızır hakkındaki şikayetler için Hamit kazasından İstanbul’a hususi adamlar yollanmaktaydı. Halkın sızlanmalarına cevap olarak, sancak beyine ve kadılara yollanan hükümlerde, beylerin devriye çıkmaları yasak olduğu hatırlatıldı ve Ömer Bey ile Kethüda Hızır’ın dolaşmaktan men edilmeleri emredildi.

Aynı sırada Beyşehri ile Alaiye arasında Hüsam isimli eşkıyanın idaresinde kuvvetli bir levent grubu vardı. Hüsam, Celalileriyle Alaiye nahiyesine gelerek, bir nahiye kadısı ile birçok insanı öldürmüş, ölülerini de yakmıştı. Levent şeflerinin tanınmışımdan olan Başıbüyükoğlu gibi Celaliler de Hüsam ile beraber dolaşıyorlar, resmi kimliği belli olmayan Şükrullah isimli bir celali de bunları idare etmekte idi.
1601 yılında Aksaray ve Koçhisar taraflarında celali Divane Mehmet Bey isimli eşkıya türemişti. 100 atlısıyla kadı’nın evini basmış, civar köyleri yağmalamıştı.

Sultan Üçüncü Murat devrinden beri Celalilere ve suhtelere karşı mücadelede büyük bir şöhret kazanan ve bu hizmetlerinden dolayı kendisine tımar tevcih edilen yiğitbaşı Hüseyin Kulu adındaki şahsın tımarı tecdid (yenileme) için yollanan fermanda anlatıldığına göre, 1600 yılında, Süleyman, Kara Ahmet ve Musa isimli üç celali şefinin idaresinde toplanan suhteler ve leventler, Merzifon, Osmancık, Gümüş ve İskilip sancaklarında tahribat yapmakta idiler. Bunlarla mücadele için Hüseyin Kulu’nun yiğitbaşı olması ve emrine il erleri verilmesi bildiriliyordu. Bu eski emektar yiğitbaşının, 1603 yılında Celalilerle girdiği bir çarpışma sırasında öldürüldüğü, Zeytun Kadısı tarafından İstanbul’a arz edilmiştir.

Hıssın, Mansur sancağı beyinin eski mütesellimi Ahmet 500 atlısı ile bölgedeki aşiretleri basmakta olduğu gelen haberler arasındaydı.

Salmanlı kadısı ile Kırşehir beyinin kaymakamı İstanbul’a yazdıkları bir mektupta; Salmanlı’da kuvvetli bir grup, bayrak kaldırmış ve sipahi bölüğü tarzında gezmeye başlamışlardı. Şefleri Budak’ın mahkemenin kararı ile idam edilmesi üzerine, arkadaşları yeniden kalabalık bir cemiyet halinde, asılan şeflerinin kanını dava etme bahanesiyle, harekete geçtiler. Yazılan arzda, eşkıyanın dağılmadığı takdirde, halkın göç edeceği bildiriliyordu.
1603 yılında celali sipahilerinden Müezzinoğlu Mustafa, 400-500 atlısıyla Saruhan ve köylerini kan içinde bıraktığı sırada, aynı anlarda, İnegöllü Hüseyin, Telli İbrahim, Çalık Mustafa, Arnavut Ali isimli celali şefleri de 2.000 kişiyle yine Saruhan, Kırkağaç, Kula, Akhisar ve Tırhala gibi birçok kasabaları basmakta, hükümet kuvvetleri ile çatışmaya girmekte idiler.

Yine aynı sıralarda, Ankara sancağı Karakaş Ahmet tarafından istilayla darmadağın olmuş, Ahmet’ten sonra Çörekoğlu isimli zorba ile isimleri bilinmeyen sipahiler tarafından 1603 yılında tam dört defa istilaya uğramıştı.

Yine 1603 yılında Saruhan taraflarında Kız Mustafa, Köse Kaplan kuvvetli bir grubun başında bulunuyorlardı. Karayazıcı Abdülhalim zamanından beri adı geçen İnegöllü Hüseyin ve Telli İbrahim isimli yine 500-600 kişilik grup halinde bölgeyi yakmakta idiler.

Yine aynı zamanlarda Develi kazasında Han Mehmet isimli bir eşkıya 200 atlı ile salgunlar saldığı, yolları keserek birçok adam öldürdüğü görülmekte idi. Niğde beyi bu şahsa ait olayları arz ederken, çabuk tedbir alınmazsa “sonra külli kayıda tasaddi olunur” diyerek, ele geçirilmesi için ferman talep ediyordu.
Yine 1603 yılında Arapkir sancağı Yeniçeri Bodur Yakup, Zeynel Bey,Bali Ağa ve Başıbüyükoğlu Hamza Bey tarafından basılıp yağma edildi. Korkudan dağlara kaçan halktan 300 kadarı oralarda açlıktan öldüler.

Yine aynı yıl Canik sancağına tayin edilen Rizeli Ömer isimli Sancak Bey’i kalabalık bir eşkıya grubu ile gelerek burasını yağma etti. sonra Of sancağına geçerek orasını da yağma ettikten sonra 30 kadar yeniçeri ve sipahi karısını kaçırarak kendi adamlarına verdi.

Yine aynı yolda Ferruh isimli bir kethüda, Trabzon’da korku salmakta, kendi adamlarından olan Pazarbaşıoğlu Ali, Demircioğlu Ahmet, Nalbantoğlu Ali Bey gibi sipahi zorbaları Trabzon sancağını askerleri ile harap etmekte idiler.

Bu sırada Erzurum vilayeti de, önce Alacaatlı Hasan Paşa’nın Mütesellimi Mustafa Çavuş’un daha sonrada Köse Sefer Paşa’nın adamları tarafından talan edildi.

1603 yılının Mayıs ayında da Kurguroğlu isimli celali reisi, emrindeki eşkıyayla Ladik kasabasını basarak halktan 30 bin kuruş (3.600.000 akçe) aldığı gibi sözünde durmayarak Ladik’in yarısını yakarak ne varsa yağma etmiştir.
1604 yılında devletin Macaristan seferinden cesaret alan sipahiler de bu sıralarda şımarıklıklarını daha fazla arttırmışlardı. Hükümet, siyasi gaileler yüzünden kaçak sipahileri temizleyememiş, bilakis bunlardan; Gedizli Ali, Deli Derviş, Köse Hamza, Kızılbaş Mehmet, Arnavut Hüseyin, Küçük Halil, Tepesi Tüylü ve Kumkapılı gibiler de sivrilerek, diğerlerini de peşlerine takıp vergiler toplamaya, yolları ve köyleri haraca kesmeye başlamışlardı. Sultan Birinci Ahmet, eşkıya takibi ile İstanbul’dan kalkarak Bursa’ya gelince bunların birçoğu affedilmek üzere müracaat ettiler. Hükümet bunlardan 4-5 bin kadarına dirliklerini geri verdiği gibi, azılı olanlarını da terfi ettirdi. Bunlar, Anadolu’da eşkıya takibine memur edilen Nasuh Paşa ile Anadolu Beylerbeyi Davut Paşa’nın emrine verildiler.

Bu sıralarda, yani 1605 ve 1605 yıllarında, Niğde ve Kırşehir sancaklarında 500-600 kişilik bir kuvvetle Hazır isimli bir eşkıyanın dolaştığı ve kendisi öldürülünce, yerine geçen kethüdası Bıyık Ali’nin de aynı celali grubunu Sadrazam Kuyucu Murat Paşa’nın Anadolu’da celali üzerine açtığı sefer yılına kadar idare ettiği ve bu sırada onunda öldürüldüğü anlaşılıyor.

1605 de, Ankara yöresi eşkıyalarından Sarı Handan, Şah Bey, Hersekoğlu Ahmet, Mehmet, Budak, Yardım, Sarı Memi, Hasan Kethüda ve Cıldanoğlu soygun ve adam öldürmelerine bütün hızları ile devam etmekteydiler.
1610 yılında, Sultan Birinci Ahmet zamanında Kayseri taraflarında Türkmen taifesinden Şeref Kethüda, Pir Kulu, Bay Hoca, Selim Koyun, Güli Budak, Hemdem, Devlet, İhtiyaroğlu ve Küçük Mehmet isimli eşkıya şefleri adamlarıyla köyleri basmakta, halkın mallarını yağmalamakta idiler.

Yine aynı sene Urfa taraflarındaki aşiretler, savaştan dönmekte olan Osmanlı askerlerine Hanefi isimli köy yakınlarında saldırmışlar, Behzat, çavuşlar kethüdası Kırılmaz, tezkerecisi Ali ve 20 kadar askeri öldüren Kör Hızır, Ulaş, Kara Yağmur, Bedir, Catu, Haydar, Ferahşad, Hindi, Ferruh, Mehmet Hızır, Haydar, Haydar’ın kardeşi Yusuf, Hüseyin ve Mahmut isimli eşkıya reisleri adamlarından Ulaş ile Kara Yağmur yakalanarak öldürülmüşler ve diğerleri kaçmışlardır.

Yine aynı yıl Elazığ’ın Zaviye nahiyesinde Kızıllı aşiretinden Abdülcelil isimli eşkıya 300 kadar adamı ile bölgeyi kana boyamakta idi. Serik Boğazı’nda devlet kuvvetleriyle girdiği bir savaşta öldürüldü.

1614 yılında Sultan Birinci Ahmet döneminde Trablusgarp’da isyan bayrağını kaldırmış olan Sefer Dayı’yı tedip etmek üzere Kaptan-ı Derya Halil Paşa, 10 Temmuz 1614 günü Trablusgarp limanına gelerek asi Sefer Dayı’yı Kaptan Gemisine çağırttı ve sonrada şehir kapısı önünde astırttı.

1624 yılında Sultan Dördüncü Murat devrine gelindiğinde Cennetoğlu’ndan başka, Sındırgı ve Bigadiç taraflarında Mumcu Musa, Çetmi Şaban ve Kul Halife’de eşkıyalığa başlamışlardı. Biraz sonrada Cennetoğlu ile birleştiler.

1629 yılında, Sultan Dördüncü Murat’ın Sadrazamı Hafız Ahmet Paşa, Bağdat Seferine giderken Konya civarlarında, Gürcülerle birlikte Konya’da çeşitli zulümler işlemekte olan Magrav Bey hakkında kendisine bazı şikayetler ulaştırıldı. O da, Anadolu Beylerbeyini, Niğde Beyi ile birlikte Magrav’ın zulümlerine son vermek üzere görevlendirdi. Sonra Halep’e doğru yoluna devam etti. Magravoğlu, 40 Gürcü ile beraber Halep’te, sadrazamın çadırı önüne getirilmişti. Bunlar cellada teslim edildiler.

1630 yılında, yine Sultan Murat’ın saltanatında, Eskişehir ve İnönü’de Kör Ali, İskilip’te Köse Şaban devletin başına bela kesilmişlerdi.

1634 yılında, Şam Valisi Küçük Ahmet Paşa, Cebel-i Lübnan Dürzilerinin isyanını söndürmekle görevlendirilmişti. Yolu üzerindeki Suriye geçitlerini asilerden temizledi. Çalık Derviş Kayseri dağlarında; Şam Valisi Küçük Ahmet Paşa tarafından öldürüldü. Kayseri dolaylarındaki Türkmen aşiretlerinden Boynuinceli Beyi Hacı Ahmet ve oğlu Ömer Halep’te çarmıha gerildi. Karahisarısahip’de eşkiyalık yapan Baba Ömer’in başı orada kesildi.

1635 yılında, Sultan Dördüncü Murat, ordusu ile Malatya’da bulunduğu bir sırada, 1632 yılındaki İstanbul isyanlarda bulunan zorbalardan Nuh Halife yakalanarak idam edildi.
Yine Sultan Murat, 25 Aralık 1638 günü Bağdat’ı fethettikten sonra geldiği Diyarbakır’da Urmiye Şeyhi Mahmut Urmevi’yi idam ettirdi. Mahmut Urmevi’nin Tebriz, Revan, Erzurum, Musul, Urfa, Van ve Diyarbakır yörelerinde 30-40 bin kadar taraftarı bulunmakta, ileride devletin başına bela olacağı muhakkaktı.

1642 yılında, Sultan İbrahim zamanına gelindiğinde, Edirne ve Selanik arasındaki yollarda eşkıyalık yapan Hedük denilen haydutlar üzerine Avcı Yeniçeriler gönderilmiş ve bunlar ortadan kaldırılmıştır.

1644 yılında, zamanlarının ünlü eşkiyalarından Uzun Yusuf, Matbahçı Selim ve Kınalıoğlu (Kınalı Mustafa’nın oğlu) yakalanarak idam edildiler.

1646 yılında, Erzurum’da ortaya çıkan birisi, Sultan Dördüncü Murat zamanında idam edilen Abaza Mehmet Paşa olduğunu ve kendisini öldürmekle görevli cellatların elinden kurtularak o zamandan beri Afrika’da ve Arabistan’da bulunduğunu iddia ederek ortaya korku vererek asayişi bozdu. Erzurum valisi her türlü karışıklığın önünü almak üzere Abaza Mehmet Paşa olduğunu öne süren şahsın başını kestirerek İstanbul’a yolladı. Bu şahsın sözleri incelenilmek istendiğinde yapılan soruşturma doyurucu olmamıştı.

1647 yılında, Manisa taraflarında Kısrakçı adı ile meşhur Kileoğlu Ahmet ve Bergamalı Bayram isimli eşkiyalar, kervan soymakta iken Bergamalı Bayram yakalanarak idam edildi. Yine aynı yıl içinde Manisa’da Dayı Hüseyin isimli eşkiya, kervanları soyarken yakalandı ve idam edildi.
15 sene önce Diyarbakır’da idam edilen Urmiye Şeyhi Mahmut Urmevi’nin kız kardeşinin oğlu Şeyh Mahmut (Saçlı diye anılırdı) bu sıralarda yani 1653 yılında İstanbul’a gelmiş, ibadet ve taati ile birlikte, Sultan Mehmet Hükümeti aleyhindeki sözleri ile de şöhret kazanmıştı. Kendisinden kurtulunmak için, zincire vurulup Süleymaniye Camii yakınındaki tımarhaneye konuldu. Fakat harekete geçen taraftarlarının ortalığı karıştırmamaları için affedilerek geldiği yere sürgün olarak gönderildi.

Yine aynı yıl içerisinde Merzifon ile Osmancık arasında yol keserek kervan basan eşkiya başlarından Meryemoğlu, Sincanlı Hüseyin ve Tokatlı Ali kendileri gibi bir eşkiya olan Çomar Bölükbaşı tarafından öldürüldüler.

1668 yılında Sultan Mehmet Anadolu’ya celaliler üzerine sefere çıkmış ve Bursa’ya gelmişti. Bu sırada İzmit’te ordunun önünden Abaza Hasan Paşa’nın üzerine İsmail Paşa’yı yollamıştı. İsmail Paşa, 1658 yılının Mart ayı içerisinde Bursa’ya Diyarbakır’dan Can Mirza Paşa, Tatar Ahmet Ağa, Kürt Osman Ağa, Kadri Ağa, Şam Ağası Kör Abdüsselam, Kade Kethüda Çerkezi, Bektaş Ağa ve Ömer Ağa gibi Celalilerin başlarını yollamıştı.
1658 yılında, Aydın Bölükbaşılarından Baba Kerim ve Karga isimli bölükbaşılar, başlarına 40-50 kişiyi toplayarak bölgeyi soymakta oldukları bir sırada Dünya Ağa tarafından yakalanarak ortadan kaldırıldılar.

1699 yılında Sultan İkinci Mustafa’nın saltanatı sırasında Bozok sancağında ikamet etmekte olan çeşitli aşiretlerden Cirit Yazıcı, Postlu, Küpeli, Deli Ferhat ve Orhanoğlu Hasan isimli eşkiyaların yakalanması için Sivas Beylerbeyi Mustafa Paşa’ya emir yollandı.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM (1700-1799 YILLARI:

Anadolu’da celali İsyanları ve Eşkiya Liderleri konusunun bu 3 bölümü ise Sultan İkinci Mustafa’dan geri kalan yıllar ile Sultan Üçüncü Ahmet, Sultan Birinci Mahmut, Sultan Üçüncü Osman, Sultan Üçüncü Mustafa, Sultan Birinci Abdülhamit ile Sultan Üçüncü Selim zamanındaki asayişsizlikleri konu etmektedir.

1702 yılında, Sultan İkinci Mustafa zamanında leventlerin çoğunluğunu, devlet tarafından toplanan ve savaşların sonunda kendilerine izin verilen “miri leventler” teşkil ediyordu. Bunlar kapılanacak herhangi bir kapı bulamadıklarından eşkiyalık yapmaktaydılar. Bunlardan Çankırı taraflarında eşkiyalık yapan Kara Mustafa, Veli Bayraktar ve Hacı İbrahim isimli bölükbaşılar idi.

1710 ve 1714 yılları, Sultan Üçüncü Ahmet saltanatı sırasında eşkiyalıkla uğraşan Uluborlu Kazasında Sipahi Hüseyin’in yakalanması için Burdur kadısına ve Kütahya mütesellimine yazılar yazılmıştı.

Adana’da oturan zorbalardan Dervişpaşaoğlu Hüseyin ve Kethüda Yusuf ile Trabzon’da Seydi Veisoğlu Ömer, Mustafa Kurtoğlu ve İsmail isimli eşkiyaların yakalanmaları için Trabzon kadısına ve Samsun Kalesi dizdarına yazılar yazıldı.

Eğirdir Kazasının Anamur Nahiyesinin Baldanlı Köyünden Mütevellioğlu Seyit Hasan ve kardeşleri Mehmet ile Veli isimli şakiler, adı geçen yerlerde eşkiyalık ve zulüm yaptıklarından yakalanmaları için Eğirdir kadısına, Hamit Sancağı mütesellimi ile Eğirdir Kalesi dizdarına yazılar yazılmıştı.

1722 yıllarında İran Savaşı sırasında eşkiya reislerinden Yenidünya ile Uzunalioğlu İsmail Manyas civarlarını yakmak, yıkmakla meşguldü.

1760 yılında, Sultan Üçüncü Mustafa zamanında Diyarbakır Valisi meşhur eşkiya avcısı Çeteci Abdullah Paşa’nın (Çeteci Abdullah Paşa’yı ‘Unutulan Türkler’ bölümünde bulabilirsiniz) ölümü üzerine bölgede aşiret olayları ile eşkiyalık olayları gözle görülür şekilde artmıştı; Kapısız Leventlerinden Hasan Bölükbaşı ve kardeşi Memiş Bayraktar, yeğeni Mehmet, Suphi, Deli Mustafa, Kırıklıoğlu İbrahim, Kızıkkoyunlu Ömer Bölükbaşı, oğlu Yeğen Mehmet, Köçekli aşiretlerinden Çobanoğlu, Çakal ve kardeşi Sarı Veli, Herkoğlu Abdullah gibi şakiler bu havalide pervasızca harekete başladılar. Bu eşkiyaların tedibi için Çapanoğlu Ahmet Paşa görevlendirildi.

1763 yılında Çapanoğlu Ahmet Paşa, gerek Çorum Sancağı, gerekse Trabzon taraflarından gelerek Sivas ve Hamamlı arasındaki halkı yurtlarından süren başı boş leventlerin ve Niğde-Kayseri taraflarında bir çok gaileler çıkartan meşhur Develioğlu Ahmet gibi eşkiyaların takibinde akranlarından üstün bir başarı gösterdi.

1770 yıllarında Karaca Kürt cemaatından meşhur Gökkaraoğlu isimli eşkiya başı, yine Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından ortadan kaldırıldı.

1772 yıllarında Derebeyliği namıyla 7-8 kazayı zapteden ve Bolu taraflarında bir çok kimseleri öldüren ve gelirin toplanmasına mani olan Kazdağlıoğlu Kara Mehmet’in ve meşhur eşkiya Kör İsmail’in yeğeni Deli Hüseyin’in, Abaza Mehmet Paşa’nın yeğeninin, Adana taraflarındaki eşkiyanın ve Barak, Karaşeyhli, Rişvan, Benamlu, Dumanlı, Meyhanlı, Mendilli ve Kılınçlı aşiretlerinin tedibinde Çapanoğlu Mustafa Paşa önemli rol oynamıştır.

1774 yılına, Sultan Birinci Abdülhamit saltanatına geldiğimizde, Niğde Sancağında Kör İsmail’in eşkiyalığı sabit olunduğundan, bu şahıs Bozok Mutasarrıfı Çapanzade Mustafa Paşa tarafından yakalanarak öldürülmüş, bu olay sırasında Niğde’nin önemli Âyânlarından Mezatlıoğlu Seyit Ahmet Ağa’nın önemli yararlılıkları görüldüğünden “ba-emr-i âli” mütesellim tayin edildi. Seyit Ahmet, Kör İsmail’in taraftarlarını da cezalandırarak, halkı rahata kavuşturmuştur.

Yine aynı yıl içinde Sultan Abdülhamit’in emri üzerine savaş gemileri için ağaç tedarikine Domaniç yaylasına gitmesi emredilen Kaptan-ı Derya Gazi Hasan Paşa, Yenişehir taraflarına geldiğinde bu bölgede eşkiyalık yapan meşhur Ahmet Bey’i yakalayarak öldürdü.

1775 yıllarında Çankırı taraflarında içlerinde pek çok azılı eşkiyanın bulunduğu 600 kişilik bir müfrezeyi Tekeli Hüseyin idare etmekteydi.

1775 yılında âyân olanlar, çok sayıda eşkiyayı himayelerine almaktaydı. Develi’de Develioğlu İsmail binden fazla eşkiyayı himaye etmekte, bunları kendi tarafında kullanarak her türlü zulmü yapmaktaydı.

Yine 1775 yılında Akhisar civarındaki sayılı eşkiyalardan Kara Mazan, etrafı haraca kesmişti.

1779 yılının Temmuz ayı ortalarında, haklarında “emr-i alişân” çıkartılan Balıkesirli Ebubekir ile kardeşi ve yardakçılarının yakalanması görevi Tavaslı Ömer Bey’e verildi.

1783 yıllarında tekrar leventliğe meyledip eşkiyalığa başlayan Gavur Hacı, Yozgat köyleri sakinlerinden kendi halinde durmayan Elhaç İsmail, Çankırı ve Tosya taraflarında eşkiyalık ve şekavetle uğraşıp pek çok insanın canını yakan, İzmir Kervanlarını vuranların ve Cihanikli, Merdisli, Afşar aşiretleriyle, Hasırcı Deli Hüseyin, Deli Hasan, Cenkçioğlu Hüseyin ve avenelerinin, İlbaşıoğullarından Ahmet, Halil ve adamlarının cezalarının verilmesi içi Çapanoğlu Süleyman Paşa’ya verildi. Çapanoğlu Süleyman Paşa bu eşkiyaların çoğunu yola getirdiyse de Deli Hasan’ı himaye ederek sakladığı için Sultan Abdülhamit’in gözünden düştü.

1785 yılında, Ankara’da Abdullah Ağa, etrafına topladığı 600 kadar kapısız delille köyleri basıp yağma ediyordu. Bu şahsın yakalanarak Ankara’da yargılanması için hakkında ferman çıkmıştı. Lakin bir türlü yakalanamıyordu.

1785 yılının Ekim ayında, Şorba Kazasına bağlı Bağlıca, Orak, Hacılar ve daha 5 köy halkının verdikleri dilekçelere göre, kaza sakinleri zorba ve derebeylerinden olup âyânlık peşinde koşan Tiryaki Mustafa ve yardakçıları Hacı Hüseyin, Eğri Hasan, Tolcu Süleyman, Katırcı Ömer ve Osman isimli eşkiyalarla anlaşıp 500 kişi ile Bağlıca Köyünden Hacı Mehmet’in 750 koyun ve keçi, 6 katır ve kısrak, evlerindeki 10 keselik parasını ve eşyalarını yağma etmişler, Hacılar köyünde de bir sürü zarar verdikten sonra köyde halktan 150 keseden fazla akçelik zahire, mal ve eşya, 2.450 adet hayvanlarını da sürüp, kızlarında ve kadınlarına bir sürü eziyet etmişlerdir. Bunların yakalanarak cezalandırılmaları, Çapanoğullarından Süleyman Paşa’ya havale edildi.

1786 yılında Çapanoğlu Süleyman Paşa’ya tekrar, o bölgede çoğalan eşkiyalardan Kırmızı oğlu ve kardeşi Halil, Tüysüz Bölükbaşı, Kırıkoğlu Ahmet, Deli Ahmet, Kara Halil, Menzirci Emiralioğlu Ahmet gibilerinin işini başarı ile gördü. Yalnız bunlardan Eğinli Âyân Mestan’ı affetti. Mestan’da1803 yılında eceliyle öldü.

1792 yılına Sultan Üçüncü Selim saltanatına geldiğimizde, Bilecik kazasında, Şehirköylü olup eşkiyalıkla uğraşan Kara Apti, Malik Paşa tarafından yakalanarak kesilen başı İstanbul’a gönderildi.
1795 yılında Anadolu’da zorbalık ve eşkiyalık yoluna başlayan âyânlar arasında Karaman Ereğlisi Âyânı Gaffarzade, Kirmastı Âyânı Küçükoğlu Mustafa, Larende Âyânı Çavuşzade Abdurrahman, İçel Sancağından Mut Kazası Âyânı Sunullah Bey, Nallıhan Âyânı Hacı Ahmet. Bunlardan Kirmastı Âyânı Küçük oğlu Mustafa’nın ev ve çiftliklerindeki mal ve eşyaların müsadere yoluyla zapt edilmesi kararlaştırıldı.

Yorumlar

  1. SÜLEYMAN SUNAR dedi ki:

    iyş bir çalışma ama çok eksik ve asıl ana başlıklar yok mesela kara hasan paşa katırcı ve oğlu yılancı oğlu sepetci oğlu oynağanlı oğlu ve ayrıca osmanlıyı içten çökertmeye çalışan dış mihraklar voyvada volçan ve avanesi gibi daha niceleri ssunar.uşak