Define İşaretleriEşkiya BelgeleriErmeni Gömüleri
 

Korsan Paraları Belgesi, İlk Defa Yayınlıyoruz

Korsan Paraları Belgesi

Bu konu Osmanlıda bulunan korsan paralarına ait belgedir. Korsanlık ve haydutluğu baştan aşağı yaşamış bir adam nihayet manastırın çatısı altında af aramak için geliyor ve tüm korsan paralarını kaleme alıyor.

Hikayeden Bir Kesit

1865 kışı sert bir rüzgarla geldi. Dalgalar çok yüksekti. Nereye gideceğimizi şaşırmıştır. Gizli sığınağa gitmek için acele ediyorduk. Mağaraya yanaştıktan sonra geminin direklerini indirdik, yelkenleri taktık, nemi dışarıda tutmak için kapakları katranla kapladık ve boşaltmaya başladık. Yüklerin çoğu ahşap kasalardan oluşmaktaydı. Meşe plakalar. Sandıklar, pahalı Farsça dolu halılar, çok renkli Çin vazoları ve ipekleri, altın ve gümüş süs eşyaları, çeşitli kökenlerden silahlar. Madeni paralar, bir sürü altın ve gümüş para… Ne varsa boşalttık.

Mağara çok büyüktü, bizim gemi gibi 3 gemi daha hazine sığacak kadar büyüktü. İstesek içeride yaşayabilirdir. İşimiz bitince herkes lazım olanı aldı ve dışarı çıktı. Mağara girişini büyük taşlarla kapattık. Sonra kükürt ve kireç taşları bulup onları un haline getirdikten sonra üzerine örttük. Burada bir mağara olduğu anlaşılmayacak şekilde doğal hale getirdik. Sözde ilk bahar geldiğinde gelip tekrar açacaktık ama bir daha oraya hiç gidemedik.

Gece olup herkes birbiriyle vedalaştıktan sonra kimi ailesinin yanına kimi başka yerlere gitti. Mürettebatın çoğu Rumen, Rus, Yunandı. Mürettebat dağıldıktan sonra ben 2 gün sonra Vasiliko’ya gittim. Vasiliko’ya varır varmaz lojman kiraladım ve bir Türk gemisinin beni İstanbul’a götürmesini bekledim. Açık
Vasiliko limanına her gün Türk gemileri geliyordu. Üçüncü gün bir tük gemisinin kaptanıyla anlaşma yaptım. Gemi yük gemisiydi. Benim Çarigrad’da (İstanbul) dükkanım ve avlusu olan bir evim vardı. Ticaret yaptığım ve şahsi altınlarım burada gömülüydü. Buraya geldiğimde çok vicdanlı bir türkü işe aldım.

Nasıl korsan olduğumu anlatayım

Yıllar önce annem ağır şekilde hastalandı, doktor onu Konstantinopolis’e götürmemizi söyledi. Bizde bezlere altın doldurup Burgaz’dan Konstantinopolis’e giden bir gemiye bindik. Akşam, boğaz bize doğru uzaktan göründüğünde bir gemi sert bir şekilde yaklaştı ve yolumuzu kesmeye çalıştı. Geminin korsan olduğunu öğrendik. Bizim gemideki türk mürettebat çok çevikti onları atlatmıştı. Maalesef korsan gemisi bizden çok daha fazla manevra kabiliyetine sahipti. Sonra hızla bize yetişip toplarıyla ateş açtı, ve bazı yelkenlerimiz orada kırıldı. Devrilen yelkenler altında çok sayıda mürettebat can verdi. Ailemde orada ölmüştü. Korsan gemisi bize yaklaştı ve biniş kancaları atıldı. Kısa sürede gemimizi kendilerine çektiler. Güvertemize atladılar, ellerinde çizilmiş kılıçları vardı. Onlara kimse direnmedi. Bizi bağladılar ve kendi gemilerine aktardılar. Sonra üzerimizi aradılar ve taşıdığımız her şeyi soydular. Hatta cesetlerin giysilerini bile aldılar. Bizim gemide ne varsa taşıdıktan sonra gaz döküp ateşe verdiler. sonrada sevinç çığlıkları attılar. Bu olay Evskinsky Köprüsü’nün dibinde yaşandı. .

Bizimle uzun süre ilgilenmediler. sonra bizi sığırlar gibi ahıra attılar, ayaklar altında çiğnediler. Daha sonra korsanların şenliği başladı. Tam sarhoş şarkıları söyleniyordu ki güverteden bir gümbürtü koptu. Bağrışmalar başladı. Top sesleri peş peşe geliyordu. Her taraf cehenneme dönmüştü ki bir anda sessizlik hakim oldu. Aniden sessizlik oldu. Biz karanlık bir yerde sesimizi duyuramıyorduk. Burada kalıp öleceğimizi düşünüyorduk. Sonra kapı açıldı ve Türkçe bir ses dışarı çıkın dedi. Dışarı çıktık
güvertede titriyorduk. Sakallı ve güneşten yanmış erkekler bizi muayene ettiler. Ben korsan gemisinin etrafına baktım enkaz haline gelmişti. İki direk kömürleşmiş, kaptanın kamarası kırık kıymık parçalarıydı ateş hala yanıyordu. Sonra bizim gözlerimize bakan biri diğer gemiye binmemizi söyledi. Bizi nelerin beklediğini bilmiyorduk çok geçmeden mürettebat bize yağmalanan paralarımızı iade etti. Akşam geç saatlerde ben hariç herkesi serbest bıraktı. Sonra büyük bir şehrin ışıklarına yakın bir yerde kıyıya indik. Artık bende onlara katılmıştım.

İlk soygunlarımız

Biz sürekli korsanlara saldırıyorduk. Onlardan aldığımız ganimetleri sahiplerine iade ediyorduk. Çoğu hazinelerde bizde kalıyordu. Bu dönemde elde ettiğimiz hazinelerin çoğunu Apollonia ve Cypriata arasına saklıyorduk. Bu bölgede büyük bir nehir vardır. Üzerinde su çiçekleri vardır. Biz burada vaftiz ederdik. Burayada çok sayıda hazine sakladık. Buraya sakladığımız hazinenin çoğunu kara denizde korsanlardan yağmaladık. Buraya yakın biyerde büyük bir Trakya kalesi vardır. Türkler tarafından tahrip edilen kayalara Ranuli adı verilmiş.

Hazineyi sakladığımız yerde aslan başına benzeyen büyük bir kaya vardır. Bu kayayı nasıl hareket ettireceğinizi boşuna düşünmeyin. Buradaki gizli girişi gösteren işareti bulmalısınız. Eğer girişi bulamazsanız kayayı yana itin. Aşağı yada yukarı kaydırırsan açılmaz. Kaya itildikten sonra 2 metre genişliğinde giriş görürsün. Giriş 7 basamaklı merdivenle mağaraya iner. Bu mağaranın kim tarafında yapıldığı bilinmiyor. Belkide burada yaşayan kadim medeniyet Trakyalılar yaptı. Burası terkedilmişti, yerini sadece kaptan Manol biliyordu.

Bu mağara bulunduğunda içeride çok sayıda madeni para ve çoklu altın varak ve darp makinesi,
vardı. Granit levhalarla kaplı olan mağaranın kolları birçok yere uzanır… Urdovisa ya geldiğimizde mürettebatta anlaşmazlıklar başladı. bizde Sozopolis’e birer birer geldik ve bir Rum evi satın aldık. Biz süre burada kaldıktan sonra mürettebat tekrar toplandı. Birbirimize sarıldık ve akşam yola çıktık. bu mürettebatta 5. yılımdı. Denize çıkar çıkmaz Türk filosu tarafından ele geçirilme veya batırılma tehlikesiyle karşılaştık. Sonra gemiyi kenara çekip dağlarda yaşamaya başladık. Dağlara adapte olmamız zor olmadı. Istranca dağının kıyısındaydık. Ormanın çalılıkları arasında yürümekten bıkmış, uykuya daldık Deniz savaşlarında sertleşmiş ve güçlü olsak da anladık, şimdi dağlarda yürümek için sert olmaz zorundaydık. biz zamanlar güzel hazineler sakladığımız mağarayı bulmaya çalışıyorduk. Herkes bir yere dağıldı ve mağarayı bulmuştuk.

Girdiğimiz Gizli Zindanlar

Bir zindanla bağlantılı bir mağarayı ve yeri anlatacağım, bulunduğu yere “Balık” denir.
Voyvoda, bu zindanların eski halklar tarafından yapıldığını söyledi. Dük’ün (voyvoda) akıl yürütmeleri bazen tuhaftır, ama bu bu onun şeyleri açıklama şeklidir. Bir çok şey hakkında bilgi sahibidir. Ara sıra
rahatlatır ve bize batık ülkeler ve şehirler hakkında bilgi verir.

Bir çok yükümüzü balık dediğimiz bölgede topladık. buraya giderken Türklerin bizi fark etmemesi için çok dikkat ederdik. Akşamları gemiyle kıyıya yakın dururduk. Buradan sandıkları mağaralara taşırdık.

Şunu açıklamalıyım ki mağara girişi gizlidir, burayı bilmeyen biri asla bulamaz. Mağaranın girişini kapatan kapıya yaklaştık. Tehlikeli olduğunu biliyoruz, kurulmuş tuzaklar var ve bu yüzden Manol
Açılışı her zaman kendi yapar. Daha sonra bizi yönlendirir üzerinde meşalelerin yerleştirildiği geniş basamaklı bir tünel duvarlar var.

Ne olduğunu biraz daha detaylı anlatmak istiyorum. zindana ilk girdiğimizde gördük.

İlk kapıyı geçtikten sonra önünde durduk. Bir diğer kapı kalın demir çubuklarla tuzaklanmış. Voyvoda bize karşı duvarda geniş bir deliği işaret etti. Eğer kişi bu tuzaktan haberdar değilse ve kapıyı aniden açarsa bu delikten ona karşı yılan çıkar. Biri bunu yaptı ve korkunç bir yılan dışarı atlayıp onu öldürdü.

Alibey Deresi Bölgesi

… Alibeisko Dere, Yüksek kesiminde vadi batıdan başlar. Burada kayaya oyulmuş yılanlar vardır. Buradaki öpüşen yılan ve balık iyi okunursa size neler yapacağınızı anlatır. Voyvoda bizi kayanın dibindeki yarık bir taştan içeri soktu. Kaya şimşek şeklindedir – düz kırılmış, hafif diktir. Yönü, üstte hafifçe sağa eğimlidir.

Daha sonra sürünerek insan yapımı bir tünelden geçtik. Tünel çok uzundu. Sonra yeraltı nehrine ulaştık. Nehrin altından geçerek karşı kıyıya ulaşan tünel girişi var. Nehre giden tünelde tuzak yok, ama ortasında bir yerde insan iskeletleri var. Ortası tuzaklı ama kıyıda da tuzak yok. Sonra diğer tarafta, aydınlık olan bir salona çıktık. Bütün gün boyunca. İçinde altın ve mücevher bulduk. Bu salondan üç tünel çıkıyor. Birinin arkasında gizli geçit var. Bu geçit mahzene iniyor. Bu Voyvodaya ait mahzendi. Biz buraya girmedik. İkinci tünele girdik. Burası büyülü bir yeraltı şehriydi. Saray hazineleriyle doluydu. 2 tane elmas vardı. Biri düzensiz bir şekle sahipti, İkinci elmas küre şeklindedir ve üç ayaklı bir destek üzerine yerleştirilmiştir. Dük, (voyvoda) ilk elmasın sinyaller gönderdiğini açıkladı. Aslında bu elmaslar eski krala aitti. Hatta kralın altın lahiti bile orada duruyordu. Üçüncü tünel çok uzundu, oradan hiç gitmedik. Burası hikayelerde anlatılan Atlantis’e benziyordu.

Trakya Bölgesindeki Demir Kapı

Chair ve Achik kushla köylerinin “Zmiyarnika” bölgesini geçtik ve yolun sonunda durduk.
Üç metre ötede, doğuda suyun çıktığı yerden, toprağın altında kafa ve kız vardı. İki metre toprak kazdık ve levhaya ulaştık. Levha ağırdır, dört arkadaşının yardımıyla kenara çektikten sonra demir kapıyla yüzleştir. Demir kapıya 7 basamaklı merdivenle iniliyordu. Dikkat edin merdivenler tuzaklıdır. Tuzaklar buranın haritasında kayıtlı. Voyvoda buraya kaç defa girdi bilmiyoruz ama biz ilk defa giriyoruz. Buradaki tuzaklardan ilki döner merdivendir. bastığınızda ayağınızı içeri alıp kaval kemiğinizi kırar ve asla çıkaramazsınız. Diğer önemli tuzak ise keskin sivri üçlü yaylar. Bunlar nasıl harekete geçiyor bilmiyorum. Diğeri ise zehirler. Ummadığınız yerden yılan çıkıp üzerinize zehir atabilir.

Tuzakları nasıl bertaraf edeceğini voyvoda biliyordu. Tüm tuzakları bertaraf ettikten sonra biz içeri girdik. Burada inanılmaz bir çokluk bulduk. Buranın Romalılardan kalma darphane olduğunu anladım. Her yer altın paralarla doluydu ve hatta para basma makinesi bile vardı. Henüz işlenmemiş altın damarları vardı. Hepsi doğaldı. Onları işleyip darp ederek para haline getiriliyordu. Ben tüm bunları kayda almak için görevlendirilmiş katiptim. Hepsini yazıyordum.

Buraya bitişik 20 adım sağ tarafında aynı şekilde inşa edilmiş bir oda daha vardı. Bu odanın anahtarı hemen yanda bulunan taş sehpanın üzerindeydi. Açtığımızda içeride saf altın damarlarıyla karşılaştık. Hepsi de çok kalındı. Bunlar hiç işlenmemişti, muhtemelen işlenip roma sikkesi darp edilecekti. Burada işimiz bitti ve uzun bir yolculuğa hazırlandık.

Haritalar

Ticha köyünden, İnçuklari üzerinden Anvan-lar’a gidiyoruz. Oradan Balkanlar’da Andalar Boğazı. Dağ geçidi boyunca dar bir yol var. bu yolu takip ederek Kozhiman mağarasına ulaşıyoruz. Mağaranın üstünde kapak taşı var. Kapağı kaldırınca gizli girişi bulursunuz. Bu giriş deliğinde bir çok harita var. Bu haritalar bu bölgedeki hazinelerin haritalarıdır. Haritaları aldıktan sonra yola devam ediyoruz.

Kozhiman mağarasının uçurumun sırtı boyunca yürüyoruz ve beyaz bir taş var, Bu taşta kartal işareti var. Biraz ileriye gittiğinizde harman yerine gelirsiniz. Harman yeri aşağı doğru kapı kaya var. Üzerinde gagasında bakır tutan bir baykuş var. Sakın baykuşa yaklaşmayın, 2 metre uzunluğunda dal kesip kapı üzerindeki levhayı ileri itin. O zaman baykuş kapıyı döndürüp serbest bırakacaktır. İçeri girdiğinizde ilk göreceğiniz altın heykellerdir. Hepsi roma heykelleridir. Yine burada bakraçlar dolusu altın paralar ve Latince işlenmiş tabletler vardır.

Not: Belgenin devamı ilerleyen zamanda yayınlanacaktır.

Kaynak: Define Sohbeti Menderes

ETİKETLER:
Yorumlar

  1. Ercan dedi ki:

    Vay be, çok heyecanlı.. Bir solukta okudum. Üstelik hepsi gerçek sanırım..
    Devamı ne zaman gelir aceba..